Toplumsal Barış Nasıl Sağlanır?

Giriş

Toplumsal Barış: Toplumun değişik kesimler arasında doğabilecek anlaşmazlıkların, uyuşmazlıkların ve menfaat çatışmalarının barışçıl yöntemlerle çözümlenmesidir. Bu sebeple, sosyal gerilimleri azaltan ve bunun yerine toplumsal huzuru temin eden ideal bir durumdur. Toplumsal barış, beşeri ilişkilerde, değişik sosyal gruplar arasındaki ilişkilerde, çalışma hayatında (İşçi-işveren ilişkilerinde), değişik dinlere ve ya etnik devlet-millet ilişkilerinde hakim olması halinde o ülkede güven ortamı tesis edilmiş olur.

Toplumsal Barış Sağlanamazsa: Terörizm, ahlaksızlık, iktisadi kriz gibi her türlü buhran ve sosyal felaketler meydana gelebilir.

Makalenin devamında sosyolojinin alt bilim dalları ile toplumsal barışa ışık tutacak, her alanın unsurlarını ele alarak toplumsal barışın anahtarına bir adım yaklaştıracaktır.

Öncelikle Prof. Dr. Ali Seyyar’ın yayımladığı “Bir ülkede sosyal barış nasıl temin edilir?” isimli makalesindeki 2 alan ve alt unsurlarını başlıklar halinde bilmekte fayda görüyorum.

  1. Sosyal Barışı Tehdit Eden Unsurlarla Mücadele
    1. Hedonizmle (Hazcılıkla) Mücadele
    2. Nihilizmle (Hiççilik ve Nemelâzımcılıkla) Mücadele
    3. Nepotizmle (Adam Kayırmacılıkla) Mücadele
    4. Menfi Milliyetçilikle (Irkçılıkla) Mücadele
  2. Sosyal Barışı Oluşturan Unsurların Teşviki
    1. Toplumda Sevgi İklimi Oluşturulmalıdır
    2. Dostluk ve Kardeşlik Sorumluluğu Kalplere Yerleştirilmelidir
    3. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Ruhu Yaygınlaştırılmalıdır
    4. Sosyal Diyalog ve Uzlaşma Kültürü Hâkim Olmalıdır
    5. Devlet Sosyal Adaleti ve Dengeyi Temin Etmelidir.

Başlıklar içeriklerini doldurabilecek kadar açıklayıcı, bir ülkenin olmazsa olmazlarını yansıtabilecek düzeydedir. Sosyoloji biliminin alt dalları ışığında toplumsal barış nasıl sağlanır inceleyelim.

Sosyoloji Alanıda Toplumsal Barış

Bilgi Sosyolojisi Açısından;

Bilgi sosyolojisinin temel konusu uygarlık, kültür, toplum, sınıf ve grup tiplerine göre öncelikli bilgi türlerinin ve biçimlerinin araştırılmasıdır. Bilgi sosyolojisi ayrıca, değişik toplum yapılarına göre, bilginin ve bilgiyi oluşturan ve yayan kişinin rolleri, bilginin yayılması ve biçimlerinin toplumsal anlamı, bilgi türleri gibi konularla ilgilenir.

Barışta en önemli unsurlardan biri insanlar arası iletişimdir. İletişimin iki önemli öğesi ise anlamak ve konuşmak. İçinde olduğumuz toplumda duymak ve anlamak basit bir eylemin dışına çıkarak, önyargılar nedeniyle toplum bireylerini ayrışmaya götürmektedir. Öncelikle toplumun temel davranışlarını iyi inceleyerek toplum içindeki her kültür, sınıf ve grup tiplerinde ortak alanları belirlemeli. Sağlanan veriler öncülüğünde ortak paydada buluşulacak, duyulanın anlaşılacağı, anlaşılanın anlatılabileceği bir dil geliştirilmesi gerekmektedir.

Eğitim Sosyolojisi;

Eğitim sosyolojisi bir yandan sosyo-ekonomik kalkınmada eğitimin, özellikle de teknik eğitimin oynadığı rol ve ülkenin nüfus yapısının özelliklerine uygun bir eğitim planlamasına duyulan ihtiyaç konularıyla ilgilenmektedir. Diğer yandan da eğitim sosyolojisi, aşağı yukarı bütün ülkelerin anayasa ve yasalarında belirtilen, sosyal adalet, eğitimde fırsat eşitliği ve bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesi gibi çağın zorunlu kıldığı temel toplumsal ilkeleri belirlemeye çalışır. Bu şekilde eğitim sosyolojisi, belirgin bir toplumsal yapı içindeki eğitim sorunlarına ilişkin araştırmalar yapan bir disiplindir. Doğal olarak her kültürün eğitim sorunu değişiktir. Toplumun kültürüne uygun bir eğitim politikasının belirlenmesi de eğitim sosyolojisinin ilgi alanının temelini oluşturmaktadır.

Eğitim sosyolojisinin açıklamasından anlaşılacağı üzere, toplumlarda eğitim planlamaları; sosyo-ekonomik kalkınma, bireylerin kişisel, kültürel ve özel gelişimini destekleyecek biçimlerde ve çok yönlü yapılmalıdır. Her kültüre ait bireylerin eğitim sorununa çözüm olacak planlamalar (Ana dilde eğitim vb.) yapılmalıdır. Bölgelerin eğitim ihtiyaçları dikkatle incelenmeli ve eğitim planlamalarının çözümlemelere uygun yapılması sağlanmalıdır. Bu çözümlerin yanı sıra sosyal devlet ilkeleri gereği sosyal adalet, eğitimde fırsat eşitliği ve bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesi çağın zorunlu kıldığı temel toplumsal ilkelerin belirlenmesi, uygulanması, takibi ve sürdürülebilirliliği sağlanmalıdır.

Ekonomi Sosyolojisi;

Ekonomi dalındaki bilgilerden de faydalanarak; teknoloji, gelir dağılımı, tüketim ve farklılaşması, iş bölümü, ulusal düzeyde karar mekanizmaları ve yapısı gibi konularla ilgilenir.

Güven ortamının sağlanması ve sürdürülmesi açısından en önemli bilim dalıdır. Toplumlarda ayrışmalarınların başlıca sebeplerinden biri gelir dağılımı eşitsizliğidir. Toplumların ekonomik düzeyde gelişimini planlarken sermaye gruplarının kontrolünün sağlanması, işçi/köylü sınıfının gelir düzeyinin yükseltilmesi ve enflasyonun kontrol altında tutulması toplumsal rahatlamayı sağlayacaktır. Çözümlemelerin dönemselden ziyade geleceğe dönük ve sürekli uygulanması toplum barışına atılacak en önemli adımlar olacaktır.

Sanayi / İş Sosyolojisi;

Çalışma ya da iş sosyolojisi olarak da nitelenen sanayi sosyolojisi; örgüt sosyolojisi, psikoloji, sosyal psikoloji, iş idaresi, ekonomi gibi birçok sosyal bilimin ve bu bilimlerin özel dallarından bir çoğunun çeşitli düzeylerde kurdukları ilişkileri kapsamakta ve toplumsal gerçeğin bir bütünlüğü açısından, bunları toplumun yapısına göreli olarak bir sentez haline getirmeye çalışmaktadır. Bir sanayi sistemini konu olarak inceleyen sanayi sosyolojisi; iş yerinin yapısı, güvenliği, sendikalaşma hareketleri, verimlilik, işçi-işveren ilişkileri, sanayi ve toplum ilişkileri gibi konuları inceler.

Sermaye gruplarının detaylıca incelenmesi, işyerleri hakkında detay bilgilerin toplanılması sanayi ve iş alanlarının geliştirilmesinde önemli bir unsurdur. Vahşi kapitalizmin dizginlenmesi adına, serbest piyasa ekonomisinin etkin denetim altında tutulması gerekmektedir. İşçilerin birleşmesi ve haklarının korunması adına girişimlerde bulunulmalı ve sendikal hareketlerin özgürleşmesi sağlanmalı.

Kent Sosyolojisi;

Kent Sosyolojisi kentlerin oluşumu, konutları, kent yaşamının insan ve toplum üzerine etkileri, kentsel yaşam, kentsel yaşamın doğurduğu sorunlar, kentlerin yerleşim düzeni, yeni kentlerin kuruluşu ve gelişmesi, kentsel imajların gruplara göre değişimi gibi çeşitli konuları inceleyen bir özel sosyoloji dalıdır.

Kentler en büyük ekonomilerin, toplumların yaşadıkları bölgelerdir. Bununla eşzamanlı olarak, en büyük kültürel, toplumsal yıpranma kentlerde gerçekleşmektedir. Komşuluk ilişkilerinin unutulması, kültürel ve ahlaki yozlaşmaların artışı kentleşme sonrasında gözlemlenmiştir. Kentlerin bir diğer toplumsal sorunu ise; kentlere yerleşen insanların din, dil, ırk gibi özelliklerine göre yerleşim düzeni edinmeleridir. Bu düzen toplumsal ayrılıkların yoğunlaşması ve çatışmaların yaşanmasına sebebiyet verebilmektedir. İnsanların birbirleri ile ortak noktalarda buluşması ve daha fazla kaynaşması amaçlanarak kültürel faaliyetlerin arttırılması gerekmektedir.

Köy Kırsal Sosyolojisi;

Sosyolojinin bir diğer alt dalı olan Köy Sosyolojisi ile tarım kesiminin sorunları, toplumsal değişme (kırsal alanda), teknolojik değişmenin yarattığı sorunlar, değer sistemlerindeki değişmeler, kasaba-köy-şehir ilişkileri, köyde liderlik sorunu, köyün genel yönetim sorunları gibi konularla ilgilenmektedir.

Kırsal bölgeler kültürel yıpranmanın en az yaşandığı, barış düzeyinin en yüksek seviyede olduğu bölgelerdir. Kişi sayısının az olmasından neredeyse tüm bireyler birbirlerini tanırlar. Kültür ve paylaşım en üst düzeydedir. Kırsalda yaşanan en büyük sorunlar tarım, kentlere göç, tarım teknolojisine ayak uydurulamaması ve yeni nesilin tarıma olan ilgisinin azalması gibi etkenlerdir. Kırsal bölgelerde verilecen eğitimlerin ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılık konularını özendirici olması, kırsal hayatının devamlılığını sağlayacaktır.

Din Sosyolojisi;

İlk din sosyolojisi çalışmaları günümüz az gelişmiş toplumlardaki dinlerin ya da geçmişteki toplumların dinlerinin incelenmesine yönelik olmuştur. Din sosyolojisi, bugün daha çok din ve dinsel pratikler ile diğer toplumsal etken ve kurumlar arasındaki karşılıklı ilişkileri incelemeye yönelmiş bulunmaktadır. Dinin toplumdaki yeri ve diğer toplumsal kuram ve oluşumlar üzerindeki etkileri, teknolojik,ekonomik ve toplumsal değişmenin dinsel pratikleri belirleme biçimleri, sanayileşme ve kentleşme ile dinsel pratikler arasındaki ilişkiler, dinsel otoritenin toplumsal rolü ve gücü kültür ve uygarlıkların dinsel temelleri, din sosyolojisinin ele aldığı konular arasındadır.

Dinlerin toplumlar üzerindeki etkileri kaçınılmazdır. Dinler toplumlara kesin hükümler ile emrederler. Her din ve inancın birbiri karşısında ayrım noktaları vardır. Ortak noktada buluşulmalı ve ayrıştırıcı söylemlerden uzak durulmalıdır. Liderlerinin ve yöneticilerinin her dine eşit mesafede yaklaşması gerekir. Yönetim biçimlerini dine dayalı olarak değil, evrensel hukuka ve insan haklarına uygun olarak uygulamalıdırlar. Bir dine mensup bireyin diğer bir dine mensup bireyden ayrı tutulması toplumda büyük sıkıntılara yol açabilecek çatlaklar açması kaçınılmazdır.

Hukuk Sosyolojisi;

Hukuk insanların bir arada yaşamaları zorunluluğunun doğal sonuçlarından biridir. Hukuk belirli bir toplumda, birey grupların toplumsal ilişkileri ve eylemleri üzerinde normatif, emredici ve yaptırımcı bir etki yapar. Toplum tarafından meşru olarak kabul edilen ve kurallarla belirginleşen bir toplumsal kontrol mekanizmasıdır. Hukuk sosyolojisi, özellikle, hukuk, ahlak ve halkın görenek ve kurallarını ayırt etmede, yükümlülük düşüncesinin gelişiminde, suçluluk, ailenin evrimi ve boşanma, yetki ve sorumluluk alanlarında önemli sonuçlar almış bulunmaktadır.

Toplumsal barışın sağlanmasında en büyük katkıyı sağlayacak bilim dalı hukuk sosyolojisidir. Bir toplumda hukukun uygulanmaması, o toplumun hukuka olan inancının azalmasına ve ruhsal çöküntü haline sebep olur. İnsanların adalet duygusu olmayan bir hukuk içerisinde yaşaması imkansızdır. Hukukun uygulanmaması ya da taraflı uygulanması bireylerin kutuplar halinde birleşmesine ve isyana yol açabilir. Hukukun başlangıç noktası anayasalardır. Anayasa, bireylerin hayatlarını kısıtlamayacak kadar özgür, bir bireyin başka bir bireyin yaşam alanını etkilemeyecek kadar tedbirli olmalıdır. Bir kesime özgürlük sağlıyor iken diğer bir kesimi kısıtlamamalıdır. Toplumun; din, dil, ırk, cinsiyet ve bireysel özgürlük alanlarını engellememelidir. Hukukun taraflı uygulanımı engellenmelidir.

Siyaset Sosyolojisi;

Siyaset bilimi, tarihinde iki açıdan tanımlanmıştır. Bir tanıma göre siyaset bilimi devleti, onun kuruluş ve işleyişini inceler. Bu geleneksel anlayıştır. Yeni bir anlayışa göre ise siyaset bilimi, erk (iktidar) olaylarını, başka bir deyişle yönetme ve yönetilme olayını bunun kurumsallaşma sürecini inceler. Bu ikinci yaklaşım siyasal bilimin toplumbilimsel bakış açısından ve toplumbilimin verilerinden etkilenerek, insanların siyasal davranışlarına etkide bulunan bütün toplumsal etkenleri de incelemeye başlamasının bir sonucu olmuştur. Bu açıdan siyaset sosyolojisinin en belirgin amaçlarından biri, toplumların yapılarıyla siyasal rejimleri arasındaki ilişkileri inceleyerek, bir siyasal rejim tipolojisine ulaşmaktadır. Bu bakımından siyasal parti tiplerinin, parti fonksiyonlarının ve parti sistemlerinin incelenmesi, siyaset sosyolojisinin önem verdiği konulardan biridir. Bu grupların, ekonomik ve toplumsal kökenleri, tipleri (mesleki, ideolojik, bilimsel) siyasal otorite üzerindeki etki yolları ve biçimleri önemli araştırma konularını kapsar. Bir başka araştırma alanı da, siyasal katılma ve seçimleri kapsamaktadır. Bireylerin genel siyasal davranışları, siyasal örgütler içersindeki etkinlikleri bu disiplinin bir başka uğraşı alanıdır.

Siyaset toplum üzerinde en hızlı etki eden bilim dalıdır. Her an kriz yaratabilecek bir hamle yapılabilir. Atılan her adımın çok iyi düşünülerek gerçekleştirilmesi gereklidir. Türkiye koşullarında siyaset tamamen ayrıştırıcı bir unsurdur. Siyasi partilerin kullandıkları diller, yöntemler, ideolojiler bireyleri ayrışmaya iter. Her birey savunduğu değerlerin gerçekleşmesini ister. Oysa ki ortak paydada buluşulması herkesin yararınadır. Bütün siyasi ideolojilerin incelenerek bulunulan ortama en uygun, toplumun tamamını kapsayacak ve onayını alacak siyasi bir görüş ortaya atılmalıdır. Siyasilerin, siyasi partiler tarafından özenle seçilmesi çok büyük önem arz ediyor. Örneğin tarım-hayvancılık bakanının geçmişinde tarımı iyi bilen bir bireyin seçilmesi, tarım alanında fikri olmayan birinin seçilmesine kıyasla çok daha verimli olacaktır. Eski bilim sanayi ve teknoloji bakanımızın “Bulut sistemi dedikleri birşey var” diye başladığı “bu bilişim fazla kafa yorarsan sıyırırsın” diye devam ettiği cümlelerin Türkiye’nin bilim ve sanayi alanında niye gelişmediği ve vizyon sahibi olmadığı hakkında somut örnektir. Buna karşılık dünyanın teknoloji konusunda en gelişmiş ülkelerinden biri olan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın yayınladığı kamu spotunda “Yeni bir oyun satın almayın! Bir tane de siz yapın… Hiç kimse bilgisayar programcısı olarak doğmaz ama biraz sıkı çalışma, biraz matematik ve bilim ile herkes bilgisayar bilimcisi olabilir.” diyerek hem bilime verdiği değeri sergilemiş, hem de özendirici unsur olmuştur.

Sonuç olarak kırdan kente, bilgiden eğitime, dinden hukuka bütün sosyoloji bilim alanları birbirinden ayrılmaz bütün şekilde araştırmalar yapmalıdır. Yapılan araştırmalar ile toplumun bütünlüğünün ortak paydalarda buluşabileceği ortamlar yaratılmalı ve uygulanmalıdır. Bilgi sosyolojisi kültüre, sınıfa göre araştırmalarını yapar. Eğitim sosyolojisi bu araştırmalar ışığında eğitim programlarını hazırlar ve uygulamaya koyar. Kırsal ve kent sosyolojisi, eğitim ve bilgi sosyolojisi verileri ışığında gelişimlerini sürdürür ve uygulamalarını güçlendirir. Tarım ve hayvancılığın özendirildiği eğitim programları ile kırsaldan kente göçler engellenebilir. Ekonomi sosyolojisi, bilgi sosyolojisi ışığında yapacağı programlar ile Sanayi ve iş sosyolojisi temellerini atabilir. Kısacası çarkın toplum için dönen bir çark sistemi yaratılmalıdır. Ya da var olan sistemlerin bireylerin üzerinden döndürülmesinin durması gerekir.

Toplumsal barışın sağlanamadığı toplumlarda bireyler ve gruplar, birbirlerine ve toplumun tümüne karşı yabancılaşırlar. Bu durumda, sosyal cinnetler, bozulmalar ve çözülmeler kaçınılmazdır. Toplumsal olarak birbirine ilgi duyma, iletişim kurma, sosyal diyalog sürecine girme, uzlaşabilme ve desek olma ihtiyacı ve şuurun geliştirebilmesi sonucunda sosyal barış da sağlanmış olur. Toplumsal barışın sürdürülebilirliği için toplumsal barışı tehdit eden her türlü ırkçı yaklaşımlara, hem nepotizm ve nihlizm gibi sosyal sorumsuzluğun bir yansıması olan her türlü ahlaki erozyonun yaygınlaşmasına, hem de sosyal çatışmalara yol açabilecek yanlış anlaşılmalara, uyuşmazlıklara, iletişim bozukluklarına veya aksaklıklarına izin verilmemelidir. Devletin yapısında her türlü ideolojiden arındırılmış, demokratik ve insan haklarına saygılı adil bir yönetim anlayışı hakim olduğu sürece toplumsal uzlaşma ve hoşgörü de daha kolay tesis edilecek ve sürdürülebilir bir sosyal barış iklimi oluşturulabilecektir. Toplumsal barışı sağlamak, devletin olduğu kadar her bir bireyin de görevidir. Bireylerin topluma, toplumun da bireylere yönelik sosyal sorumluluklarını yerine getirmede ihmalci ve sorumsuzca davranmalarını istemiyorsak, toplumsal barışa her birey katkıda bulunmalıdır.

Kaynaklar:
http://notoku.com/sosyolojinin-alt-dallari/
http://www.degirmendergisi.com/makale.php?isl=oku&id=31

(Visited 305 times, 1 visits today)